Namık Kemal’in Hayatı ve Sürgün Edilme Sebebi
Namık Kemal toplum için sanat anlayışını savunmuş. Osmanlı imparatorluğunun hüküm sürdüğü dönemde yaşamıştır. Şiir, tiyatro ve roman yazarıdır. Aynı zamanda bir gazetecidir. Vatansever bir Tanzimat dönemi aydınıdır. Eserlerinde izlediği heyecanlı, kavgacı kişiliği nedeniyle “ Vatan Şairi” olarak anılır. İntibah isimli romanı ilk edebi romandır. Vatan Yahut Silistre ise ilk sahnelenen tiyatro oyunudur. İlk tarihî romanı Cezmi’dir. Bu üç eseri ile ünlüdür.
Namık Kemal küçük yaşlarında annesini kaybetmiştir. Bu dönemde dedesi ile kalarak ile Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerini gezerek özel eğitimler almıştır. Arapça ve Farsça dil bilgisi oldukça iyidir. Bu dönemde yaşantısı ilerde edebiyatını da etkileyecektir. İlk görevine İstanbul’da Hariciye Nezareti Tercüme Odası’nda başlamıştır. Burada çalışırken Tasvir-i Efkar’da yazmaya başlamış Şinasi bey ile tanışmıştır. Şinasi’nin düşünce yapısı Namık Kemal’i etkilemiş. Namık Kemal’in fikirleri doğu tefekküründen batı’ ya kayma gerçekleştirmiştir.
Şinasi’nin Paris’e gitmesinin ardından gazete Namık Kemal’e kalmıştır. Bu dönemde yaptığı devlet eleştirmeleri nedeninden dolayı fark edilmeye başlanmış. 1867 yılında Ziya Paşa ile Paris’e kaçmışlar ve orada Hürriyet gazetesini kurmuşlardır. Orada Namık Kemal arkadaşları ile fikir ayrıma düşerek tekrar İstanbul’a dönmüştür. Sadrazam Âli Paşa döneminde İstanbul’da Diyojen isimli mizah dergisini yayınlamış. Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra İbret gazetesini çıkararak tekrardan muhalefete başlamıştır. Bu eleştirileri nedeni ile Gelibolu’ya atanmış. Buradaki görevinden de bahane gösterilerek Osmanlı İmparatorluğu tarafından görevden alınmıştır.
Namık Kemal’in Sürgün Edilmesi
İlk sahnelenen tiyatrosu Vatan Yahut Silistre’nin halkın olay çıkartmasına sebebiyet verdiği için Namık Kemal sorgulanmadan Mağusa’ya sürüldü. Burada geçirdiği süre boyunca birçok eser yazmaya devam etmiş. Sürgünün ardından yeniden İstanbul’a gelen Namık Kemal 2. Abdülhamit döneminde mecliste kullandığı sözlerden ötürü tekrardan sürgüne gönderilmiştir. Midili sürgünlüğü esnasında 20 Türk ilkokulu açmış. “Vaveyla”, “Murabba”, “Vatan Mersiyesi” gibi şiirlerini burada yazmıştır. 1887 yılında Sakız adasına gönderilmiş. 1887 yılında 47 yaşında yaşamını yitirmiştir.
“İnsan vatanı sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir.” Yaşamı boyunca Türk edebiyatına birçok eser kazandırdı. Divan edebiyatındaki süslü kelimeleri reddederek toplumun anlayacağı bir dil ile yazmayı tercih etti. Fransız edebiyatını benimsedi ve romantizmin etkisinde kaldı. Tiyatroyu eğlencelerin en faydalısı olarak görmüş ve toplumun eğitilmesindeki bir araç olarak düşünmüştür. Yaşamı gurbette ve sürgünlerle geçse de davasının peşinde gitti.
Edebiyatımıza kazandırdığı bu eserlerle birlikte aramızda yaşamaya devam edecek. Buraya kısa bir not düşmek istiyorum, Vatan Yahut Silistre Kitabını okudum, çok güzel ve vatan sevgisi ile dolu bir kitaptı. O zaman padişah ne düşündü de sürgün etti tabi anlayamadım. Ama bu duruma çok üzüldüm… Geçmişte vatanına bu kadar bağlı ve aşk ile savunan bir kişiyi Vatan Yahut Silistre kitabı ile biraz olsun tanımak insanın içindeki vatan aşkını daha da canlandırıyor. Kitabı okurken oradaki karakterleri içten hissettim ve sanki o savaşta bende varmışım gibi oldum. Halkın bu tiyatroyu izledikten sonra neden gösteri yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Karakterlerin kalıplaşmış davranışları da çok etkileyici etkenlerden bir tanesi.
Namık Kemal ve benzer vatan sevdalısı insanların kitaplarını okumak ve tanımak her Türk genci için önemlidir çünkü günümüzde bu duyguları ön plana çıkaracak ve hakiki manada etkileyecek eserler çok azdır. Halen Vatan sevdalısı insanların olduğunu bilmek ve düşünmek, gelecekte bu gibi savaş durumları ile karşılaştığımızda bizi hem psikolojik yönden hem de eylem yönünden etkilemesi bakımından oldukça olumlu etki yaratacaktır.
Namık Kemal’in Eserleri
Oyunları
- Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)
- Gülnihâl (1875)
- Âkif Bey
- Zavallı Çocuk (1873)
- Kara Belâ
- Celâleddin Harzemşah
Romanları
- İntibah (1876)
- Cezmi (1880)
Tarih konulu eserleri Devr-i İstîlâ
- Evrâk-ı Perîşan Serisi (1872)
- Silistre Muhâsarası (1873)
- Kanije Muhâsarası (1874)
- Bârika-i Zafer
- Osmanlı Tarihi Medhali (1888)
Edebi Tenkitleri
- Lisan-i Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir
- Bahar-ı Daniş Mukaddimesi (1874)
- Terceme-i Hâl-i Nevruz Bey (1875)
- Mukaddeme-i Celal (1888)
- Tahrîb-i Harabat
- Takip
- İrfan Paşa’ya Mektup
- Renan Müdafaanamesi
- İntibah Mukaddimesi
- Mes Prison Muahezenesi
Makale türünde eserleri
- Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir
Buraya tıklayarak bizi İnstagram sayfamızdan da takip edebilirsiniz…
MAGOSA ZİNDANINDA NAMIK KEMAL İLE BİRLİKTEYİM
Zaman gezgini olarak 150 yıl önceye gitmeyi düşledim ve Kıbrıs’ta bulunan Magosa zindanında olmayı istedim. Namık Kemal yerde, taş üstünde oturuyordu ve beni görünce ayağa kalktı. İlerici, çağdaş fikirlerle donanmıştı ve bir devlet yönetiminin tek bir kişinin tekelinde olmasını istemezdi. Bana seslendi: ” Dur bakalım, aslanım, sen de kimsin böyle? Burada ne işin var? ”
” Ben, gelecekten geldiğimi, söyledim. Tarih 9-2-2024. Adım Serdar Yıldırım, dedim.
Namık Kemal: ” Bak bu çok iyi. Yüz bilmem kaç yıl sonrasından geçmişe dönülüyorsa insanlık çağ atlamış demektir. Ben şimdi burada olmamı özgürlük, bağımsızlık, halkın kendi kendini yönetmesi dememe borçluyum. Arkadaş, sen boş biri değilsin ama dolu biri de değilsin. Senden şüphelendim. Doğrusu ne ise, sen onu söyle. ”
Serdar: ” Her sözünüzün altına imzamı atarım. Hepsi doğrudur. Boş değilim ama dolu da değilim. Bir gün dolduğumda dinamit gibi patlayacağım. ”
Namık Kemal: ” Ben patladım da ne oldu? Sonradan kendimi bu zindanda buldum. Sen patlama. Sessiz ve derinden git. Bakışlarından anladım. Sen bana saygı duyuyorsun. ”
Serdar: ” Sizin fikirleriniz gelecek nesilleri etkiledi. Bu fikirlerden etkilenen çağdaş özgürlük savaşçıları, Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bunu başardı. Osmanlı sizden 35 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti oldu. ”
Namık Kemal: ” Kardeşlik, gel yamacıma sokul biraz. Ben aylardır bu taş üstünde yatıyorum. Sen bir süre burada otursan güç kaybına uğramazsın. ”
Serdar: ” Vatan Yahut Silistre adındaki tiyatro oynanırken, sizi yakaladılar ve göz hapsine aldılar. Senaryosunu sizin yazdığınız bu oyun neden bazı kesimlerin işine gelmedi? ”
Namık Kemal: ” Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Padişah 1. Abdülaziz’in hafiyeleri geldi ve seni bu oyundan ötürü tutuklamak zorundayız, dedi. Ben bağırarak oynanan tiyatronun konusu hakkında konuşmaya başlayınca iki adım gerilediler. Konuşmam bitince bileklerime kelepçe takmadılar. Öylesine karakola götürüp gözaltına aldılar. Sonrası işte bu Magosa ve zindan. ”
Serdar: ” Ben padişahın yerinde olsam, sizi yönetim üstünde tutar, devlet yapardım. Değişen çağa ayak uydurur, Osmanlı İmparatorluğu’na çağ atlatırdım. Böyle gelmiş böyle gider olmaz. Diğer devletler koşarken, Osmanlı’ya yürümek yakışmaz. Yakışmadı zaten. ”
Serdar: ” Ey vatan ve özgürlük şairi Namık Kemal. Gelin şöyle dışarı çıkalım. Çayırda yürüyelim. ”
Namık Kemal: ” Aman Serdar, sen ne diyorsun? Burası babanın çiftliği değil. Öyle istediğin zaman dışarı çıkamazsın. Sen istedin diye bu iş olmaz. ”
Serdar: ” Sayın Namık Kemal, ben istediğim zaman biz dışarı çıkarız. Ben istemedikçe onlar bizi göremezler. Buyrun önden siz yürüyün. Ben sizi takip ederim. ”
Serdar Yıldırım’ın öz benliği, Namık Kemal’in silüeti dışarı çıktı. Magosa Zindanı’ nın karşısı çayırlık, çimenlikti. O yöredeki veya o ülkedeki güç sahipleri, defalarca uyarılmalarına karşın, yanlışlarından dönmüyorsa bunda bir sorun var demektir. Cumhuriyet ve özgürlük demeleri için, daha bir süre beklemek gerekir. Bunlar sonradan Cumhuriyet’in ve kişisel özgürlüklerin rahatını gördükçe biz neden bu fikirlere karşı çıktık diye kendilerine kızacaktır.
Namık Kemal çayırda, çimende yürüdü, koştu. Bazı zamanlar, ben O’ na yetişmekte zorlandım. Sonra bir ağacın dibine oturduk.
Ben: ” Sayın Namık Kemal, ben gelecekten geldiğime göre, sizin daha sonraki yaşantınız hakkında bilgi sahibiyim. Siz isterseniz bunları anlatayım. ”
Namık Kemal: ” Aman Serdar, ne demek? Kim öğrenmek istemez geleceğinin nasıl olacağını? Anlat bakalım, ben hep burada mı kalacağım? ”
” Siz ne kadardır buradasınız? ”
” 2.5 yıl oldu. ”
” Burada 8 ay daha kalacaksınız. Sonrasında kurtulacaksınız. ”
” Neden? ”
” Çünkü sizi buraya atan padişah 1. Abdülaziz tahttan indirilip yerine 5. Murat gelecek. O da pek çok tutuklu gibi sizi serbest bırakacak. Midilli Adası’na mutasarrıf tayin edileceksiniz. ”
” Bak bu çok iyi. Demek ki, ben bu zindanda çürümeyeceğim. ”
” Siz Kıbrıs’a sürgün edildikten sonra da Vatan Yahut Silistre sahnelenmeye devam etti. İlk 2 ay süresince bu oyun 47 defa oynandı. Daha sonra İzmir ve Selanik’te üç yıl içinde 500 defa sahnelendi. ”
” Ya Serdar, biliyor musun, iyi ki geldin. Bana sevinç ve huzur verdin. Buradan kurtulup özgürlüğe adım atacağım günleri bekler oldum. ”
Daha sonra Namık Kemal’e yaşadığım güne gitmeyi teklif ettim. Saniyesinde evet dedi ve evimde belirdik. Namık Kemal evin salonunda sağa sola bakındıktan sonra, Serdar, bu ne değişik bir ev? Bu, şu, o bunlar nedir?
” Bu buzdolabı, şu çamaşır makinesi, o televizyon. Şaşırmakta haklısınız. Bunlar sizin zamanınızda yoktu. Hepsi sonradan icat edildi. Buyurun bu odaya geçelim. Orada internet var.
” Geçelim bakalım. Yeniliğe meraklıyım. Sen de beni şaşırtmaya devam et. ”
” Sayın Namık Kemal, bu internet. Televizyon gibi. Televizyonda başkaları oynatır, sen seyredersin. İnternette sen oynatırsın başkaları seyreder. Bakın az sonra ekranda görünecek. Namık Kemal yazıyorum. Görüyor musunuz, sizin resimleriniz ve hayat hikayeniz çıkıyor. Ben sizin kadar meşhur olsam başka ne isterim. ”
” Gerçeği söylemek gerekirse sen benim kadar meşhur olamazsın. Gelecek nesillerin beyninde benim kadar iz bırakamazsın. Sen bir kartal olsan her yıl aynı yerde yuva kurardın. Ben her yıl değişik bir yerde yuva kurdum ve ilk yuvamı özlemedim. ”
” Görsellere giriyorum, resimleriniz çıkıyor. Sizden 150 yıl sonra resimleriniz gözlerde, gönüllerde. ”
” Aradan bir buçuk asır geçmiş. Dünya eskiyi özler, geleceği gözler olmuş. Ey Serdar Yıldırım, senin amacın nedir? Neden beni rahatsız ettin? ”
” Benim amacım, yaşadığım çağ insanına Namık Kemal adındaki kaliteli bir beyin yapısının tanıtımını yapmaktı. O yüce bir beyindir ki, şiirden kapı açmış, hikaye derken, roman yazmaya yönelmiş. Ben de işe şiirden başladım. Şiir öksüzdür, arayan soran olmaz. Sonra masal, hikaye yazmaya yöneldim. Ben roman yazmaya yönelmeyeceğim. Anlatılmak istenen, kısa ve öz olarak anlatılmalı. ”
” An geliyor ki, 5-10 sayfa hikaye yazmak yetmiyor. Olayı kesin, kati ve detaylı anlatmak gerekiyor. Belki okuyucu hikayedeki karakterin saç şeklini, şapkasını, giyimini, kuşamını merak edecektir. Sen hikaye yazarken bunları aklına getirmez misin? ”
” Tabii ki getirmem. Konuyu kısa keserim. Sonuçta, okuyucunun beyninde ne, neden, niçin ve sebep kalır. Bence 4 sayfalık hikaye 200 sayfalık romana bedeldir. ”
” Eee sıktın ama? Durup dururken kendini övüyorsun. Konu ben değil miyim? Aynı davranışı tekrar edersen, seninle öyle bir kavgaya tutuşurum ki, dünya gelse seni kurtaramaz. Padişah bile benden korktuğundan bu zindana attırdı. ”
Aradan bir dakika geçti. Sertleşen havayı Namık Kemal yumuşattı: ” Evde çay var mı, çay? Bir çay demle de içimiz ısınsın. ”
” Evet var. Beş dakikada çayınız hazır olur. Yanında yiyecek bir şeyler de getiririm. Şu an evin ikinci katındayız. Siz isteyin ben pencereden aşağı atlarım. ”
Dünya tarihi boyunca pek çok fikir ve düşünce sistemi insanları etkilemiştir. Bunların bazıları kısa ömürlü olmuştur. Bazıları ise, uzun ömürlü olmuştur. Gelecek yüzyılları şekillendirmiştir. Fakir biri, çağının çok ilerisinde fikirler öne sürse de taraftar bulamamıştır. Tarihin karanlıkları arasında kaybolup gitmiştir. Adam zengindir. Taraftarı, inananı çoktur. Bunların fikirleri bin yıl sonrasına bile ulaşır. Böyleleri dünya tarihinde vardır. İnsanlar, zengini sever. Zenginlik hayranlık uyandırır. Saraylar, köşkler, yalılar vardır. Bunlar hayatlarını sorunsuz yaşar. Alamama durumları yoktur. Parasıyla değil mi, her şeyi alırlar. Gün gelir geleceklerini satın alırlar. Sonunda bize ayrılan zaman doldu. Ayrılık vakti geldi. Magosa zindanına geri döndük.
Namık Kemal: ” Serdar, gel gitme, dedi. Burada benimle kal. ”
Serdar: ” Ama, dedim, Sayın Namık Kemal burada kalamam. Daha önce de bizimle burada kal diyenler oldu. Onlarla birlikte kalsaydım, size gelemezdim. Şimdi burada kalırsam geleceğe gidemem. En uzun paylaşımım sizinle olan olacak. Varın izin verin ben gideyim ve yaşadıklarımızı insanlara ulaştırayım. İnanın sevenleriniz milyonları aşacaktır. ”
Namık Kemal: ” Dediğin gibi olsun, varsın taraftarım çok olsun. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Namık Kemal diye araştırma yapsınlar. Acısını biz çektik sefasını onlar sürsün. O dediğin Mustafa Kemal ve Türkiye Cumhuriyeti vizyonunu kaybetmesinler. ”
Bebeklik çağları hariç ağlamayan Namık Kemal’in göz pınarlarından iki damla yaş süzüldü:
” Ama, dedim, ağlıyorsunuz? ”
” Yok be Serdar, gözüme bir şey mi kaçtı, nedir? Beni rahatsız etti. Ben aylardır bu Magosa zindanındayım. Hep aynı gardiyan ve aynı sessiz gemi. Bu gardiyan benimle bir kelime konuşmadı. Yasakmış! Var git yoluna internet midir nedir, bu hikayeyi hazırla ve okuyucunun ilgisine sun. ”
Sonunda Namık Kemal ile vedalaştık. Evime geri döndüm. Şimdi tarih: 9-5-2024. Ben 90 gün uğraştım bu hikayeyi hazırladım. Okurlar, en çok 9 dakikada okur, bitirirler. Bu onların çabukluğundandır. Onların arasından çıkanlar, Namık Kemal’i benden çok daha iyi anlatacaklardır.
SON